Hazır mısın sevgili ademçocuğu: Tarhana çorbası yapmayı öğreneceğiz seninle. Malzemelerimiz ise tek yazı içinde birbiriyle alakasız başlıklar. Eğer içine samimiyetimizi de katabilirsek, o zaman tadından yenmez olabilir umudundayım: Deneyen derviş, muradına erebilecek mi beraber görelim!
Dikkat! Aşırı kişisellik içerir.
Sinir
İnsanlık başa bela olduğu vakitten beridir insanlıktan nasibini alamamışlar ile muhatap olmaya mecbur kalıyorum. İnsan suretiyle dolaşan öyle mahlukât var ki; haddi hesabı ve tespiti yapılamayacak kadar çoklar. Kimi egosunu üzerinizde tatmin etme peşinde, kimi gücünü kanıtlama. Şimdi insanlığın neden bir lanet olduğunu daha iyi anlıyorum. Kargalar arasında bunca yolunu kaybetmiş bir kavim yoktur (kuzgunlar yani leş yiyenler az da olsa benzer bu yönden insanlara).
E-kitap ve kitap
Bir zamanlar e-kitap hakkında bir yazı yazmıştım. O yazıda e-kitap okuyucuların basılı kitaplarla bir olabileceğine dair büyük iddialarım vardı. Fakat zaman geçtikçe (e-kitap okuyucu da üçbin sayfa anca okumuşken) basılı kitabın cazibesi adamdankarganızı ele geçirmeye başladı tekrardan. Parlak şeyleri biriktirir derler kargalar için; insanlığımdan beridir kitap biriktirirdim: Onlardan daha parlak bir şey yoktu ademçocuklarının dünyasında. E-kitap sürecinde yüze yakın kitabımı armağan ettim insanlara ve şimdi bir parça özlem duyuyorum onlara, yeniden alıyorum bazılarını. Parlak şeyleri yeniden toplamaya başladım anlayacağınız ve onlara kendimi o kadar kaptırdım ki buraları bile unutur oldum çoğu zaman.
Akapella sevdası
Vokaliz yani ülkemizin ilk sayılabilecek akapella grubu: Onların sesinden daha fazla bir şey duymuşluğu yoktur kulaklarımın. Okuduğum her kitabın alt fonunda onların sesi vardır ve kitap okumazken dinlediğimde Vokaliz’in birbirinden hoş parçalarını, kitapların kahramanları canlanıverir zihnimde. Fakat yeni albüm çıkartmamakta ısrarcı bir grup olması kalp kırıcı: Bizzat kendilerine sormak için fırsat kolladım çoğu zaman ve sanırım kısa bir süre sonra onlarla hoş bir sohbetim olabilecek: Bütün sorularım, o vakit cevap bulacak. Ayrıca bir zamanlar başka bir akapella grubu olan Sesversus ekibi ile de bir röportaj yapma şansımız olmuştu (okumadıysanız, yol burada).
Son zamanlarda karşıma çıkan bir isim daha var akapella sevdamı perçinleyen; Alaa Wardi. Kendisi Arabistan memleketinden olmasına rağmen oldukça güzel Hintçe, Türkçe, Fransızca, İngilizce akapellalar da yapıyor; hemde tek başına (Vokaliz grubunun kurucularından olan Tolga Gülen ağabeyin de tek başına hazırladığı parçalarla dolu bir youtube kanalı var, tavsiyedir). Alaa Wardi, nasıl desem; hayli kendini sevdiren bir simaya sahip, sıcakkanlı bir duruşu var ve kendisini ister istemez daha fazla tanımak istiyorsunuz. Durmaksızın onu dinlerken birden hayatını araştırır buldum kendimi ve fark ettim ki yeni evlendiği eşi bizim buralardan: Sinem Gümüş: Oldukça hoş bir ikili olmuşlar. Allah mutluluklarını artırsın. (Bize ne bundan derseniz deyin; tarhana çorbası kaynamaya devam ediyor ve harç henüz tamamlanmadı.)
Taşınma telaşı
Yuva arkadaşımın değişecek olması ve yeni bir arkadaşın yanına, yeni bir eve taşınacak olmanın verdiği büyük bir korku var üzerimde. Her kişiyle birlikte yaşamak imkanları hayli zor olan bir durum. Yeni olan her şey biraz korku barındırmaz mı içinde? Yoksa ben yine saç mı malıyorum: Hem korkuları bir kenara bırakacak olsam bile bu işin yorgunluğu var, uyum sağlaması var: Var da var yani!
Birden fazla iş meselesi
Bilgisayarı açtığım vakit, tek bir işe odaklanma şansı bulamıyorum. Kitap okumaktan başımı kaldırdığım her an zihnime onlarca iş birden hücum ediveriyor. Doctor Who Ustam ile buluşmak üzereyken bir mail kopup geliyor bi yerlerden. Sonra bir bakmışım ki dağlara taşlara tırmanıvermişim: Biz buraya nereden, neden geldik sorusunun asla bir cevabı yok!
Sonunda bu hatamı yüzüme vuran bir ademçocuğu çıkageldi; Barış Özcan. Videosunda tek bir işe odaklanmanın yararlarından ve bunun birçok işi tam yapamamaya, odaklanamamaya sebep olduğundan bahsetmiş. Hani, önemli olan bilmek değil, nasihat almaktır derler ya: Durum bundan ibaretti işte. Anlattıkları bildiğimiz şeyler olsa da birinin yüzümüze vurması zorunluydu.
Kitap yorumları ve röportajları
Son zamanlarda en sevdiğim şeylerden birisi oldu kitaplar üzerine yazarları ile muhabbet etmek. Tabi bu o kadar kolay bi mesele olamayabiliyor. Çok sevdiğiniz bir yazara her zaman ulaşmak şansınız olmuyor. Birde bunu gerçekleştirmek için yaşarken yakalamış olmak gerekli kitabı sevilesi yazarları. Bu yüzden kitap okuma hızımı artırmak zorunda hisseder oldum. Bir yandan elimdeki klasik denilebilecek kitapları okumaya gayret ederken, diğer yandan da yeni yeni yazarların hoş kitaplarını takip etmek ve ulaşmak arzusu peşinden koşuyorum: Yorucu ama tatlı bir uğraş.
Ayrıca, okumaya ağırlık verdiğim için hiç birini anlatacak fırsat bulamadım. Bende bir liste hazırladım ve onları teker teker yorumlamaya gayret edeceğim yuvamızda. Fakat önceleri okuduğun bir kitabı hatırlamak zor iş; yeni baştan okuyor gibi oluyorsunuz. Bir filmi yeniden izlemek gibi ve biraz daha hızlandırılmış bir şekilde yapıyorsunuz bunu: Her şeye rağmen zevkli oluyor onları hatırlamak.
Yeni blog arkadaşım
Blog arkadaşım diyince aklınıza bir şahıs gelmesin lütfen; dizüstü bilgisayarımdan bahsediyorum. İnatçı bir karga olduğumdan olsa gerek ki masaüstünden hiç vazgeçemiyordum. Sonunda sadece yazılar yazmaya yarayacak ve şarj süresi de hayli uzun olan, tablete de dönüşebilen bir bilgisayar (ikisi bir arada değil, bilgisayar ama ekran dokunmatik ve katlanabiliyor) edindim. Son bir haftadır hep onunla yazıyorum sizlere. Umarım bu yaz boyu da beraber olacağız 🙂
Tarhana çorbamız biterken hazır olan ve birkaç güne yayınlayacağım bir röportajımız olduğunu müjdelemek isterim: Dünya’nın Son Savaşı tasavvufi bilimkurgu romanının yazarı (şu yazıda onu anlatmıştım, okumadıysanız buradan buyrun) Fuat Sağıroğlu ile hoş bir soru cevap oldu 🙂
Hadi hepimize afiyet olsun.
Bir yanıt yazın