Elimde balta yanımda büyük ve harika hayalleri olsa da sahip olduklarının farkına henüz varamamış heyecanlı bir kardeş; Barış Bey var. Evimizin arka tarafını kaplayan hatırı sayılır büyüklükteki ormanlık alanda kaşık yapmak için kuru ağaç dalı arıyoruz. Kopmuş bir yabani kiraz kütüğüne ulaşabilmek için daldığım dikenlerin sayısız kesiğinin sızısı ile kaşınırken telefonuma mail bildirimi geldi: Yayınevi kitabımı onaylamış ve satışa sunmuştu. Ayaküstü kendim ve öğrencilerim için kendi kitabımdan 25 tane sipariş verdiğim o günden bu güne tam bir yıl geçmiş.
Aslında ilk niyetim kendi kitabımı hazırlamak değildi. Üniversite yıllarında dostlarımızla birlikte çıkardığımız derginin tüm sayılarını bir arada toplayacak bir cilt hazırlayacaktım. Fakat olmadı, olamadı. Büyüdükçe farklılaştık ve araya giren mesafeler… Dergilerden kendi öykülerimi toparlamaya başladım bu sefer. Çok da zor olmadı, çoğu öykü çabam halihazırda blogda da yer alıyordu. Bir kitap olabileceklerinden emin değildim ama buna rağmen çoğunu eledim. Birçoğunu da yeniden, yeniden ve yeniden yazdım. Orhan B. Akgül ve Mete Almalı ile tekrar tekrar üzerinden geçtik. Kapak için hayallerimi anlattım ve Sibel harika bir çalışma çıkardı. Varolsunlar, başardık! Hayatımın en anlamlı hatıralarından biri vücut buldu.
Aradan geçen bir yıllık süreçte sadece 91 adet satın alındı kitabım. Benden bile önce sipariş vermeyi başarmış olan kelimelerin sahibi Sezer İltekin ağabeyime ve değer verip temin eden, zaman ayırıp okuyan tüm canlara, her an desteğini hissettiren eşime gönülden teşekkür ederim. Tanıtmak, insanlara ulaştırmak için çok fazla planlarım olsa da birkaçı hariç hiç birisini yapmadım. Heyecanım yavaş yavaş yitti ve öykü ile tek bağım instagram hesaplarımızda Mete Almalı ile birlikte hazırladığımız Isırgan Fanzin kaldı. Isırgan, beni edebiyata tutunduran son ve ipince kalmış bir ip gibiydi; ha koptu ha kopacak! Ama bir şey oldu…
Geçtiğimiz günlerde kitabı kendisine ithaf ettiğim, çok sevdiğim hocam Hüseyn Kaya ile yeniden irtibat kurduk. Kitaba yeni ulaşmıştı benim vefasızlığım yüzünden. Onunla yeniden muhabbet etmek beni tekrar heyecanlandırdı ve yeniden hayaller kurmama vesile oldu. Tevafuk odur ki; yeniden heyecan kazanma evrem kitabım birinci yılına da denk gelmiş oldu. Aslında bunu fark edemeyecek kadar unutmuştum ve saatler önce eşim hatırlattı bu günü.
Köydeyiz, karşımda Karadeniz ve önümde çay bahçeleri. Yazmaya başladığım anda yanıma gelen ve tanış olmasak da muhabbete daldığımız maden mühendisinin ansızın kalkışı ile boşta kalan kahvesini içiyorum. İkinci fincan, ilerleyen saatlerde fena sarsacak beni eminim. Sana hala satışta olan öykü kitabımın linkini, beraberinde bu yazıyı yazdığım manzarayı ve belki okursun diye kısa bir öykü çabamı bırakıyorum. Sağlıcakla…
Kitap uzaklarda bir dostun gözbebeği hâlâ… elime ilk aldığım günün heyecanıyla. Hocaya kitabı çok çok önce ulaştırmış idim aslında… Ya meşakkatleri ya da senin heyecanını diriltmek zaman almış olmalı.
İkincisinin yazılması için sadece kendi kalbine dön. Ki bence çok güzel olur. Hep yaz…
Selamlar.