Babür Erkin ile Mübarek Mahluk Efendi Üzerine Gizemli Bir Röportaj

Babür Erkin, Mübarek Mahluk Efendi romanının kaşifi ve editörü.. Mübarek Mahluk Efendi kitabını okuduktan ve İlk Yerli Bilimkurgu Romanı: Mübarek Mahluk Efendi, Enis Cevdet başlıklı yazıyı yazdıktan sonra kendisiyle iletişim kurmak şansına eriştim. Sormak dilediklerimi sordum ve bütün samimiyeti ve gizemiyle cevaplandırdı. Benim için en az kitap kadar keyifli bir röportaj çıktı ortaya. Babür Erkin’e bir kez daha muhabbeti için teşekkür ediyorum. Röportaj öncesi kendisini daha yakından tanımak dileyen olursa diye instagram hesabını da buraya bırakıyorum.

Aslında sormaktan hep geri durduğum fakat sizin için sormam gereken bir soru bu: Hakkınızda, kitabın girişinde ve Molla Google Efendi’de bir bilgiye rast gelemedim. Kimdir Babür Erkin? Hangi hayallerle büyüdü? Neler yapmak istedi, neler yaptı ve yapıyor?

Aslında bu devirde Google’a insanın kendisi hakkında bir bilgi olmaması bir yandan da iyi bir şey sanırım 🙂 En kısa şeklinde tarif etmem gerekirse kendimi… Çukurova’da büyümüş, üniversite eğitimini İzmir’de almış ve uzun yıllardır da İstanbul’da yaşayan biriyim. Mesleğim grafikerlik ama tasarımcılık kadar tutkuyla sevdiğim ve hayatımın bir parçası olan şeyler edebiyat ve sinema. Küçük yaşlarımdan beri bu üç üretim disiplini hayatımın orta yerinde oldu. Okumakla, yazmakla, filmlerle, tasarım yapmakla uğraştığım anlar her zaman bana terapi gibi gelmiştir. İnsanı hayal kurmaya ve onu somutlaştırmaya da imkan verdiği için de bu dünyalarla yoğun ilişki içinde olmayı seviyorum. Sanırım ‘Mübarek Mahluk Efendi’ de bu karışımın bir ürünü oldu.

Mübarek Mahluk Efendi bir arayışın mı yoksa bir tesadüfün mü eseri oldu? Onu bir sahaf gezisinde buluş hikayeniz nedir?

Bir arayış sürecinde karşılaşılan tesadüfün sonucu diyebilirim belki. Küçük bir gazete haberinin tetiklediği fikirler, gerçekle kurgunun iç içe geçtiği bu romanı meydana getirdi. Meçhul yazarımız Enis Cevdet’in ‘evrak-ı metruke’sini bir sahafta keşfetme öyküsü de bu sentezin bir parçası elbette. Enis Cevdet gerçekten yaşamış mıydı ve arkasında gizemlerle dolu sayfalar, dokümanlar, eşyalar bırakmış mıydı onu da okurun muhayyilesine sunmak en iyisi sanırım. Bir de kitaptaki cevval sinematografçımız Jean-Paul Soleil’in dediği gibi, “Yaşananların hakikati hikayeyi kimin ve nasıl anlattığına bağlı…”

Mübarek Mahluk Efendi’nin sona ermesiyle anlattığınız yazım ve keşif sürecini sanki bambaşka bir kurmaca gibi hissederek okudum. Anlattıklarınız, gerçeğin kendisi de olsa romanla özdeş bir gizeme sahipti. Mübarek Mahluk Efendi ile karşılaştıktan sonra onun peşinden koşmaya ve bunca yolu aşarak keşifte bulunmaya sizi iten neydi? Süreç ne kadar sürdü ve kitapta bahsetmediğiniz başka gizemler de var mı öyküyle alakalı?

Nihayetinde roman dediğimiz edebi formu gerçekliğine inanarak deneyimlemez miyiz? Okumaya koyulduğumuz romandaki olaylar silsilesine, karakterlere, mekanlara “Hepsi hayal ürünü nihayetinde” şerhiyle, “Roman icabı bunlar” aldırmazlığıyla yaklaşmayız. Okuma süreci boyunca yaşadığımız hayat kadar gerçektir o metin. Bir eser bu duyguya karşısındaki insanı ne kadar ikna edebiliyorsa o kadar başarılıdır da diyebiliriz sanırım… Yedeğimde bu düşünceyle yola çıkınca yolda şu soruyla karşılaştım tesadüfen: Dünya dışı varlıklar neden hep günümüzde yerküremizi ziyaret etmiş ve de hep Amerika, Anglo-Sakson diyarlarını teşrif etmiş olsundu ki? Uzak-yakın tarihte ve varsayalım Osmanlı coğrafyasında böyle bir vaka neden yaşanmış olmasındı ki? Bu kışkırtıcı fikir ve devamındaki araştırma süreci yaklaşık üç yıllık bir zaman diliminde metnin oluşumunu sağladı. Mübarek Mahluk Efendi’ye hem bir keşif ve araştırma öyküsü hem de tamamıyla kurgu ürünü olarak yaklaşabiliriz. Okuyanlar her iki halde de keyif alacaklardır düşüncesindeyim…

Öyküye dair başka gizemlerin ipuçları Enis Cevdet’in evrak-ı metrukesine dair yazdığım değerlendirme bölümünde var aslında. Hafız Necmeddin Efendi’nin Baleybelen dilinde yazdığı kayıp kitap ‘Siracname’yi bulabiliriz diye umuyorum. Fransız sinematografın Dalaksızlar köyündeki merasime dair film kayıtları belki birden karşımıza çıkabilir. Kim bilir belki hikayenin geçtiği dönemden birkaç yüzyıl önce de bu coğrafyaya bir dünya dışı varlık ziyareti gerçekleşmiş ve bütün bu olaylar silsilesini tetiklemiştir… Bir de yazarımızın Osmanlı Yemen’inde geçen korku-gizem türünde olduğunu varsaydığımız kayıp ilk romanı ‘Cebel’i okuyabiliriz bir gün belki..

Mübarek Mahluk Efendi romanında sizi en çok etkileyen karakteri ve olayı paylaşabilir misiniz?

Galiba Muskacı Abdüşşems karakteri ve öyküye dahil olduğu kısımlar diyebilirim. Abdüşşems’in sosyal ilişkilerden soyutlanmış hayatı ama aynı zamanda içinde yaşadığı toplumda ona korkuyla karışık saygı duyulmasındaki çelişki ilgi çekici. Abdüşşems’in ‘Mübarek Mahluk Efendi’yle yolu kesişmeden önceki hayatını da merak etmiyor değilim. Muskacı’nın Tebriz’den Dalaksızlar köyüne gelene kadarki macerasını daha ayrıntılarıyla okuruz bir gün kim bilir…

Yeni hazineler aramaya devam edecek misiniz? “Şirzad’ın Dürbünü” de “Mübarek Mahluk Efendi” gibi bir maceranın ürünü müdür? “Şirzad’ın Dürbünü” hakkında bize ipuçları verebilir misiniz?

Yeni keşif ve yazma yolculuğu hep gündemimde evet. “Şirzad’ın Dürbünü” beni heyecanlandıran bir yazma vaadi olarak önümde duruyor. Ortadoğu coğrafyasında, uzak bir zamanda geçen bir öykü bu. Bağnazlığın ve bilimsel çabanın çatışmasının dramatik bir anlatısı olacak “Şirzad’ın Dürbünü”. Bir roman mı yoksa uzun öykü mü olacağı yazma sürecinde belli olacak gibi gözüküyor. Metnin epigrafını şimdiden söyleyebilirim ama, “İnsan soyu topraktan değil, lanetli bir ateşten halk edilmiştir cancağızım.

Geleceğe dair hayalleriniz ve hedefleriniz nelerdir?

İlk sorudaki gibi cevaplayabilirim bunu: Okumak, yazmak, tasarlamak ve üretmeye çalışmak… Hayallerimin özü bu… Bir de yakın bir hayal-hedef olarak ‘Mübarek Mahluk Efendi’yi bir film-dizi olarak görebilmek sanırım… Bu konuda kitabın hazırlık aşamasıyla eş zamanlı adımlar atmıştık zaten. Görüştüğümüz bazı yönetmenlerden, senaristlerden çok olumlu tepkiler aldık. Şu anda senaryo öncesi bölüm öykülerini yazdık. Yapımcılarla temastayız. Henüz netleşen bir şey yok ama bir gün mini dizi olarak neden seyretmeyelim ‘Mübarek Mahluk Efendi’yi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

“Babür Erkin ile Mübarek Mahluk Efendi Üzerine Gizemli Bir Röportaj” için 8 yanıt

  1. duygu emanet avatarı
    duygu emanet

    Baştan sona ilgiyle okudum. Hem sorular hem cevaplar muhteşem. Kitabı iyice merak ettim. En sonda değinildiği gibi İnşallah film ya da dizi olarak görürüz. Teşekkürler paylaşım için. 🙂

    1. Adamkarga avatarı

      Ne mutlu 🙂 Film ve dizi projeleri benim için de sürpriz oldu röportajda. Çok sevindim, umarım gerçekleşir

  2. Entlovin Blog avatarı

    başarılı bir röportaj olmuş, kitabı da çok merak ettim. yazarın aynı zamanda bir grafiker olması da heyecan verici, temin edip okuyacağım en kısa zamanda, teşekkür ederim 🙂

    1. Adamkarga avatarı

      Teşekkür ederiz 🙂 Eminim keyifle okuyacaksınız kitabı da

  3. Mustafa avatarı

    Ses dahi atılabiliyor, bir gün muhakkak ses ile yorum atmayı da deneyeceğim. Düzenli ve sade siteleri çok seviyorum. Umarım daha sık karşılaşırız.

    1. Adamkarga avatarı

      Teşekkür ederim 🙂 Evet, sesli blog yorumu konusunda Türkçe kişisel bloglarda için bir ilk oldu ^^ Umarım, sağolasınız

  4. Recep Hilmi TUFAN | rehitu.com avatarı

    İlk defa duyuyorum yazarı ve eserlerini. Severim bu şekilde akıllıca isimlendirilmiş şeyleri. Okumak lâzım…

    1. Adamkarga avatarı

      İsmin mahiyeti kitabı okuyunca daha da büyüyüp anlam kazanacak 🙂 Umarım fırsat bulabilirsiniz okumak için.

dedemin kaşları gözleri üzerine dökülür ve ben ona benzemekten korkardım çocukken. büyüdüm, o ise yaşlandı; alzaymıra bağlı nokta noktalar nedeniyle vefat etti birkaç yıl önce. o vefat edince fark ettim tek tük uzayan kaşlarımı ama kaştan değil unutmaktan korkuyordum artık.

adamkarga © 2009-2024 | blogun içerikleri Allah’a emanettir. #işbirliği