Deli Dürtmesi: Elmalı

Bu yazı bahsi geçen yolculuk esnasında twitter üzerinden paylaştığım bir dizinin derlenmiş halidir. Okurken bu gözle okuman, yazının akışı için mantıklı bir bakış açısı sunacaktır.

YOL

KaSeT’ten tanıyabileceğiniz öğrencilerimi görmek için iki otobüs değiştirerek yaklaşık 5 saat sürecek bir yola çıkıyorum. Benden heyecanlılar. Güzel bir duygu 🙂 Erkenden ulaşabilmek ve evime zamanında dönebilmek için saat 7’de duraktaydım. Fakat yanlış arabaya binmişim. Köyüm bir otoyol kenarında ve buradan ile giden iki firma var. Bunlardan asıl binmem gereken muntazam (!) bir şekilde işliyor olsa da yanlışlıkla bindiğim hâlâ tek şoförlü, kendine özgü bir şekilde hizmet veriyor. Hani köyde bir emmi (amca anlamındadır fakat birine bu şekilde hitap etmeniz için illa ki babanızın kardeşi olmak zorunda değildir buralarda) zaten şehire inecekmiş de sizi de hayrına yanına almış gibi düşünün. Şuan şoför ile diğer yolcular arasında hararetli bir muhabbet var mesela. Dağdan dağa bağırır gibi yüksek sesle konuşuyorlar 🙂 Keyifli fakat kulaklarım beş dakikada ağrımaya başladı. Olanları parça parça paylaşacak olursam:

Mehmet ağanın şef oğlunu everecekleri (evlendirmek anlamında) için peynir vereceklermiş yol üstündeki diğer köyün bakkalına. Bağlantıyı kuramadım. Az sonra da köyün fırınına uğrayacakmışız. Her adı geçen için şoförün “o benim adamımdır” demesi ise muhabbete ayrı bir komedi katıyor.

Bir muhtarlık oyu için ağlayan ve yalvaran bir yolcumuz varmış arabada, ses kaydını almışlar bu yalvarışını ve tüm köye irezil (rezil yerine kullanılır) etmişler. Ama adamın pek umurunda değil “Osssuuun, nolacak?” diyor ve ekliyor, “O yolu yaptırmak lazımdı!”.

Eski çobanların ne kadar muhabbetli olduğunu konuşuyorlar. Şimdikiler köye selam bile vermiyorlarmış. Konu ansızın bir yurda hayır yapmamaya geçti ve şoför tarlalarını saymaya başladı. Arabayı kullanırken önüne bakmak yerine hep gözü arkada.

…ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm…

Gözüm şeritlerde, ihlal etmediğimiz nadir. Meğer arabadaki şoförle muhatap olan iki kişi çoban imiş. Şoför kendi tarlalarında hayvan otlatmaları için teşvik ediyor. Dertleri çok belediye ile (orası pek karıştırmamak lazım, hayli dertliler).

Şoförden kallavi bir laf geldi muhabbetin devamında. Bu konuya nereden girdiklerini hatırlamıyorum ama bir kavgada tehdit edilince, şöyle söylemiş muhatabına “Ulan Atatürk 57 yaşında öldü, ben 58 yaşımı gördüm. Öldürsen ne yazar, Atamdan uzun yaşayıp napıcam!?” Onun daha ne kadar yaşayacağına şahit olabilir miyim bilmiyorum ama onun kontrolündeki arabayla yolum çok ama çok uzun. Sağlıkla ve sağ salim diğer otobüse varabilirsem, öğrencilere çikolata dağıtacağım, adak olsun!

İle vardım sonunda ve yeni bir ilçe dolmuşundayım. Bu sefer kısmen sessiz bir ortam var. Ön koltukta oturan gencin telefondan izlediği filmin sesini duymazdan gelirsem tabi. Buna da şükür. İki saat daha yolum var. Öğrencilerimle yalnızca 2 saat geçirebileceğim. Eğer ildeki akşam 6 arabasını kaçırırsam, evime gece yarısı ulaşabilmem bile bir mucize sayılacak. Sadece 2 saat için 10 saatlik bir yolculuk ama değer.

…VARDIM

Öğrencilerimin olduğu okula doğru yürüyorum. Çok az vaktim var ve ilk işimiz bir posta kutusu almak Ptt’den. Onları da geçtiğimiz yıl kartpostal hobisine bulaştırmıştım maalesef ve oldukça hevesli bir şekilde devam ediyorlar. Kartların kendilerine saha rahat ulaşabilmesi için Ptt’den bir kutu kiralamak gerekiyordu. Elmalı’da birinci amacımız bu olacak.

Öğrencilerimin okulunda olmak heyecan vericiydi. Okul müdürlerinde aldığımız izin ile Elmalı’yı gezmeye çıktık. Önce Elmalılı Hamdi Yazır Müzesi’ne ardından da Vahib-i Ümmi ve Sinan-ı Ümmi türbelerini ziyaret ettik. Elmalı, yemyeşil, gözlerimin önünde parıldıyor. Yaşanılası bir yer, huzurlu gibi, sakin. Bakırcılar Çarşısı ve Paşa Cami ile gezimiz tamamlandı. Kaçırmamam gerek dolmuş için az bir vakit kalmışken Ptt’ye varabildik. Müdür vekaletine bakan beyefendinin hoşgörüsü ve yardımıyla hızlıca aldık kutumuzu ve artık… Dönüyorum. Zaman hızla akıp geçti ve zaten kısaydı. Bolca muhabbet sığdırdık kısacık zamana. Mesleğimin güzelliğini hatırlatan nadir anlardandı.

DÖNÜŞ…

İlde, Antalya otogarındayım. Köy arabası kalkmadan yolda bitirip, öğrencilerime verdiğim kitabın (2001 ve Ötesi isimli bilim kurgu kitabından bahsediyorum. Hakkında bir yorum bile yazmıştım. Buradan okuyabilirsin.) yerine bir yenisini almak istedim. Otogardaki kitapçıya vardım ama kitapları açamıyorum, adam tüm kitapları bantlamış. Nedenini sorduğumda aldığım cevap komik miydi yoksa trajik mi? “İşi gücü olmayan gelip sayfaları karıştırıyor gidiyor. O yüzden böyle yapmak zorunda kaldık.” dedi. Sonra kitap tavsiye etmek istedi, “Tamam ama fantastik olsun.” deyince, dilediğimle ilgisiz kitaplar koydu önüme. Pek bir hevesliydi satmak konusunda ama kitaplardan onları satmak haricinde uzak olduğunu diğer birkaç soru ile kesinleştirdim gözümde. Bu esnada iki genç sevgili birer kitap almak istedi. Beni bırakıp onlara yöneldi kitap satıcısı. Gençler yolcu ve öğrenci oldukları için indirim rica ettiler. Adam sadece 4 lira indirim yaptı tüm ısrara rağmen “Benden birer çay içersiniz” diye de ekledi. Ahmet Ümit’in son çıkan Aşkımız Eski Bir Roman kitabını aldım. Aynı çay indirimi ben de istedim ama yapmadı 🙂 Canı sağ olsun.

Yoldayım… Bu son dolmuş. Evde bekleyen bir mutluluk sebebim var. Kitaptan sadece 20 sayfa okuyabildim. Dolmuşun içindeki ışıklandırma yeterli değildi. Yazılar seçilmiyordu. Uyumamam lazımdı, köyü kaçırırsam eğer, gecenin bir vakti tabamvayla eve dönmek zorunda kalırdım. Sadece 2 saatim geçti öğrencilerimle ve 11 saat sürdü yol. Her şey güzeldi, sadece biraz yorgunum 🙂 Ve bu arada pek fotoğraf çekemediğim için yazının öne çıkarılan görselini Elmalı Belediyesinin web sayfasından aldığım iki ayrı fotoğrafla oluşturdum. Gak!

Previous Article

2001 ve Ötesi Ama

Next Article

Bir Aptal Romantik

View Comments (4)
  1. Güzel bir yol hikayesi her anının canlı canlı betimleme yapılıp yaşanırcasına aktarılmış bir yol hikayesi içinde ben oradaymıycasına hissederek okudum

  2. Deli dürtmesi görünce heyecanlandım 🙂 hakikaten deli dürtmesiymiş. Uzun yolculuklar hiç bana göre değil çünkü.

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir