Hayal dünyam geceleri uyku öncesi en canlı olduğu zamanları yaşar ve kurduğu alternatif evrenlerin bir sınırı yoktur. Fakat bu kitabın ziyaret ettiği gezegen Solaris’in sahip olduğu vasıflara bunca güvendiğim hayal dünyam bile yabancı kalıp onu zihnimde şekillendirmekte zorlandı desem, abartmış olmam. Dışarıdan bakıldığında sadece bir okyanustan ibaret olan gezegen, insanoğlunun dikkatini çekmiş ve gezegen araştırmalarının yıllarca merkezinde kalmıştır. Zamanla üzerine kütüphaneler dolusu ciltlerce kitaplar yazılmış, araştırmalar sınırsız boyuta erişmiş, hakkında gazetelerde yayınlanan dedikodulara her geçen yılda yenileri eklenmiştir. Evet, kitabımız kült bir bilim kurgu eseridir: Solaris!
Yazarımız Stanislaw Lem, bilim kurgu türünün ciddiye alınmasını sağlayan öncülerden kabul ediliyor. 2. Dünya Savaşında otomobil tamiri ve teknisyenlik yapan yazar, savaş sonrasında tıp fakültesini tamamlamış, bir yandan şiir çalışırken diğer yandan da bilimsel araştırmaları yönelmiştir. Bilim kendisinde ağır basmış olmalı ki, kurgu türünde eserler yazmaya başlamış. Başyapıtı olan Solaris ile ise türün öncüleri arasına adını yazdırmayı başarmış. Ayrıca henüz anlatmaya başlayamadığım Solaris, Andrei Tarkovski tarafından 1972’de, Steven Soderbergh tarafından da 2002’de filme çekilmiş. De babam de! Düşünsene canmisafir, henüz kitabı anlatmaya başlayamadım bile 🙂
“İnsanın dışsallaştırmaya cüret edemediği; ama bir sapkınlık, bir çılgınlık anında zihnin kazara ürettiği durumlar vardır ve bir sonraki sahnede işte o düşünce ete kemiğe bürünür.”
İlk paragrafa geri dönüyoruz: Yerkürenin Solaris’e olan ilgisinin sebebi gezegeni kaplayan okyanusun gösterdiği eylemler: Gezegeni keşfe çıkan bilim insanlarının düşüncelerini okuyabiliyor ve zihinlerinde yer alan şekilleri mükemmele yakın bir şekilde şekillendiriyor. Romanda can alıcı unsurumuz bu ve tanımlamak için kullanılan kelime ise öykünme idi sanırım.
“İnsanoğlu başka dünyalar, başka uygarlıklar bulmak için yola düşmüştü ama, karanlık geçitlerde gizli bölmelerden oluşan kendi öz labirentini tanımamış, kendi mühürlediği kapıların ardında neler yattığını bulup çıkaramamıştı.”
Peki ne anlatıyor bu roman, olay ney kargacım dersen.. Solaris Uzay Üssünün 3 çalışanı okyanusun öykünmelerinin esiri olmuşlarken üsse yeni bir bilim adamı görevlendirilir: Kelvin. Kelvin, Solaris’e kendini adamış bir bilim insanıdır ve okyanusun onun için büyük bir sürprizi vardır.
Romanın kurgusunu, yine kendi içinde bilimsel olgularla destekliyor olması, her bir durum için karşınıza makaleler ve deneylerle gelmesi, yıllarca süregelmiş birçok bilim insanının gezegen gözlemlerine yer vermesi ile destekliyor. Okumaya devam ettikçe yaşadığınız evrenin yeni bir parçasından haberdar olduğunuzu hissediyorsunuz. Okuma heyecanını tüketmeyecek şekilde daha farklı nasıl anlatırdım bilemiyorum. Fakat canmisafir, okumak için ayıracağın vakitten pişman olmayacağından eminim.
“Finis vitae sed non amoris.” *
* Can tükense de sevgi tükenmez.