Biz kargaların ve siz insanların bilinçli bir şekilde tattığı, asla bırakamadığı ve ömrü boyu peşinden gelen zehirler var. Uzun süre uzak kalmış olsak bile ansızın zihnimizde beliren anısı ile yeniden onu arzulayabiliyoruz. Bahsettiğim şeyler sadece kötü alışkanlıklar olarak nitelendirdiklerimiz değil hatta konumuzun bununla hiç bir ilgisi yok. Aylar süren eğitim ve provaların sonunda tiyatro sahnesine çıkacağımız ve oyunumuzu sergileyeceğimiz ilk gün, yönetmenimiz şunu söylemişti: “Sahne tozu büyük bir zehirdir ve bunu bir kez tattıktan sonra bırakmanız imkansız olacak!” Ne demek istediğini o an algılamayacak kadar heyecanlıydım ama birkaç yıl sahnede olmanın ardından araya uzak kaldığım yıllar girdi ve hep sahnenin arzusu ile yaşamaya devam ettim. Aynı olgu benim adıma yazmak, fanzin basmak, gezmek, okumak için de geçerli. Peki neden zehir? TDK zehir için “sıkıntı, keder” anlamlarını da veriyor. Olguyu yaşarken zehri hissetmiyor hatta ondan zevk alıyorsunuz.. dünya bir yana, o an bir yana! Fakat ondan uzak kaldıkça içimizde deveran eden arzu, sıkıntı ve kedere dönüşüyor. Her neyse konumuz yazmak zehri ve yılların emeğine rağmen yazmaktan uzak kalmış bir blog yazarı: kelimelerbenim.
Blog yazmaya başladığım 2009 yılından bu yana tanıyarak sevdiğim güzel insanlardan birisidir. Hayli üretken ve başarılı bir blog yazarı olmasına rağmen son zamanlarda o kadar blogundan uzak kaldı ki… Onunla uzak kalışı üzerine, adına podcast denilen fakat illa garip bir isim bulmam gerektiği için Radyogak! ismini verdiğim yarım saat kadarcık bir söyleşi yaptık. Blog yazan, yazmak isteyen veya blog okuyucusu olan herkes için bir pay barındıran bu güzel söyleşiyi paylaşıyorum sizlerle. Umarım keyifle dinlersiniz. Gitmeden evvel kendisine bu keyfili kayıt için bir kez daha teşekkür ederim. Belki devamı da gelir? Neden olmasın!
Unutmadan… Söyleşinin sonunda bir yazı yazması konusunda kendisinden söz aldım 🙂 Ve beklenen oldu, söz tutuldu, yazı yazıldı: Ne Dersin?
Bir yanıt yazın