bölüm bir*
*komşuda pişer, bize de avucumuzu yalamak düşer
Dünya hâli denir ya hani: Saçma sapan, bir şekilde fırlattı taşı. Taş az gitti, uz gitti de onca sarhoş dansının ardından göl kenarında su içen zavallı kekliği vurdu tam da kafasından. Sapan sahibi bile habersizdi maktulden. Islıklar çalarak ve küfürler ederek kayboldu çalıların arasında.
tarih: yirmi iki kasım 199!…
yer: gitmesekte görmesekte bizim olan bir köyün az ötesindeki ormanlık hazine arazisi
katil: saçma sapan
maktul: keklik
Keklik, düz ovada değildi ve daha yeni yeni kanat çırpmaya başlamıştı. Keklik miydi gerçekten yoksa bir âdem yavrusu muydu? Her ne idi ise önemi yoktu: Resmi kayıtlara böyle geçti! Avlanmış olmasıydı tek gerçek.. avlanılmış olmamız.
– Avladılar bizi!
+ Bunu biz istedik zaten!
– Ama…
+ Çok canın yanıyor mu?
– Biraz.. ya sen? Bu acıyla nasıl gülebiliyorsun hâlâ?
+ Sen gül diye… Gül ki, başardıklarını sanıp sarhoş olmasınlar!
– Gülelim öyleyse! Belki bir gül doğar kanlarımızdan yada bir gelincik, ne dersin?
+ Nergis olsun isterdim…
bölüm iki*
*anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az
Dağları deldi diyorlar ya Ferhat Şirin için.. biz de ruhumuzu delik deşik ediyoruz dünya için!
bölüm üç*
*nergisler kokusunu kaybediyor!
Bu cümleleri 15 Eylül 2014’te hangi duygularla yazdığımı merak ediyorum. Sıklıkla eski yazılarıma dönüp baksam da üzerlerinde çok durmazdım. Dün akşam sevgili dostum Orhan B. Akgül’ün (Kendisinin müzik çalışmalarını dinlemenizi tavsiye ederim.) yıllar öncesinde bilgisayarında tuttuğu günlüğünden bir bölüm paylaşıp anılarımızı canlandırmasıyla esti bu rüzgar. Özünü bozmaktan kaçınarak ufak düzenlemeler ve kırpmalarla yeniden düzenledim yazıyı.
Acaba nasıl bir ruh halindeydim o günlerde? B12 eksikliğinin pençesinden pek kurtulamasam da bu soruya yüzeysel bir cevap bulacağım. Umarım…
Üniversite bitmiş ve üniversiteyi okuduğum şehir olan Sivas’tan memleketime döneli bir ayı aşmıştı. KPSS sınavı ummadığım bir şekilde iyi geçmiş, atanmak ihtimalden öte bir gerçeklik halini almıştı. (Atanamamak adına giriştiğim anlamsız çabaların maddi ceremesini atandıktan sonra birkaç yıl ağır bir şekilde ödeyeceğim.) İlk başlarda öğretmenlik yerine aklım fikrim tiyatroda olsa da tercihleri yaptıktan ve atama sonuçlarını beklemeye başladıktan sonra düşüncem değişmişti. Fakat bir türlü açıklanmayan atama sonuçları beni çok yoruyordu sanırım. Oldum olası muallak olan şeyleri sevmem: Atanacağım tamam ama nereye. O yer belli olmalıydı bir an önce ve kafamda her şey netleşebilmeliydi. Bu yazıyı yazdığım pazartesi gününün cumasında tayinim açıklanmış ve hemen valizimi hazırlayıp yirmi beş saatlik bir otobüs yolculuğuna çıkmıştım. Yazından tam bir hafta sonra ise ilk görev yerim olan kuruma evraklarımı teslim etmiş, aynı gün ilk öğrencilerimle tanışmıştım.
Bir yanıt yazın