Kadir Üredi Kimdir?
Üniversite hayatımın ve dostlarımla dergi çıkarma heyecanımın geçtiği şehir Sivas’tı ve Sivas denilince akla ilk gelmesi gereken isimlerden birisi de Kadir Üredi’dir. Kadir Üredi, bir insanın bir şehri ne kadar sevebileceği sorusuna gösterilebilecek zirve noktadaki kişidir. Sivas aşığıdır. Sivas’a dair her şeyi bilen, vefat haberi veren yerel bir gazetenin “Sivas´ın sessiz gözlemcisi” diyerek seslendiği güzel insan.
Onun Sivas sevgisi, sıradan bir sevgi değil. Sivas’a ait bilmem kaç yılından meçhul bir fotoğraf gösterdiğinizde, o fotoğraftaki konaklar, evler, nereye çıktığı belli olmayan yol… Fotoğrafta ne var ise her birinin teker teker ne olduğunun cevabını alabilirdiniz. O konak yada ev hangi aileye ait, ne iş yaparlardı, bu günlerde kalanları nerededirler, hangi mahalledir.. Kadir Üredi’de Sivas’a ait her şeyin cevabı vardır. Biz, Nun Edebiyat Dergisi (güzel dostlara gönülden selam olsun) olarak kendisiyle buluşma noktamız olan Sivas Şems Kahvesi’nde yaptığımız söyleşi sırasında 82 yaşında ve sağlığı yerinde idi. Sabahları, yakın dostu ile Sivas’ı bir ucundan diğerine adımlardı. Kendisiyle buluşacağımız gün de bir öğle vaktiydi ve Şems’i Sivâsî Camii’nin önünde, yürüyüşten dönen yorgun haliyle beraberdik. Söyleşide bizden heyecanlıydı, gözlerinde hep bir neşe vardı. Çok samimiydi. Konuşurken her kelimesinden naiflik akan bir beyefendi idi.
1933, Sivas doğumlu olan Kadir Üredi, 6 Mayıs 2018’te yine Sivas’ında hayata gözlerini yumdu. Cenazesi Ulu Camii’nde kılındı, Yukarı Tekke Mezarlığına defnedildi. Arkasında üç kıymetli eser bıraktı. Bunlardan en bilineni ve kesinlilikle okunmalı dediğim ilk eseri Bir Şehrin Beş Hâli ve Şehrin Ahşap Zamanı adlı diğer bir kitabı, Ötüken Neşriyat tarafından basıldı. Buradaki linkten ulaşabilirsiniz. Son kitabı ise Sivas’ımı Sıtkınan Sevdim oldu Kadir Üredi’nin. Bir Şehrin Beş Hâli kitabını o gün imzalatmıştım kendisine. Elleri titreyerek attığı imzası, benim için kitabın kıymetini daha da artırmıştı.
Henüz söyleşiye geçmeden çok fazla kafa şişirdim belki ama emin olun tanımaya, okumaya değer nadir güzellikteki insanlardandır kendisi. Onu sevgi ve saygıyla yad ediyorum. Mekânı, gönlündeki Sivas’tan daha güzel olabilecek tek yer olan cennet olsun.
Kadir Üredi Söyleşisi.
Kadir Üredi, kısa bir tanışmadan sonra kendini anlattı bize…
1933 senesinin bir kış günün Hamamcı oğlu Hamamı’nda dünyaya geldim. Berber Rıfat Usta, kulağıma ezan okudu, adımı koydu.10 günlükken saçlarımı kestikten sonra kuyumcu terazisinde tarttırdığı saçlarımın ağırlığınca, dedemin aldığı altını Rıfat Usta keseye koyarken, hayırlı evlat olmam için dua etti bana. Ben okula 8 yalında gittim. O zamanın şartlarına göre büyüklerimiz nüfus cüzdanımıza bırakmayı unutmuşlar… Çifte Minarelerin arkasındaki İsmet Paşa İlkokulu’nda okula başladım. Kıraat kitabı derlerdi o zamanlar… Okuma kitabı. Kıraat kitabındaki değişik şekillerin harf olduğunu öğrendikten sonra kıraati söktüm ve benim ufkum değişti, okuma alışkanlığım gelişti. Elime geçen beş on kuruşla, o zamanlar ikinci el kitapları alırdık. Şimdi… 82 yaşındayım, hâlâ okuyorum.
Sizi ifade edebilecek bir cümleniz, mısranız var mı?
Yukarı Tekkeyi kapladı duman.
Canımdan çok sevdim vallahi inan.
Ölümde kabre girdiğim zaman.
Ben değil de mezar taşım söylesin…
Bir mısra (üstte) yazdım son zamanlarda, hanımın fotoğrafının arkasına… Ben kendi halinde, sessiz bir insanım böyle. Ben hep yalnız gezmeyi dilerim. Yalnızlık severim. Ömrüm Sivas ve çevresini araştırmakla geçti. Beşir Ayvazoğlu, Ahmet Turan Alkan, Yavuz Bülent Bakiler bana ödül verdiler. Dedim ödülü alamam. Hiçbir şeyim yok. Vali Mehmet Candar bir toplantıda ailece konuşuyorduk. Dedim “Vali Bey ben ödülü almaya gitmek istemiyorum.” Dedi: “Yok Kadir amca bu ödül senin değil bu Sivas’a verilen bir ödül.” Mecbur oldum gittim.
“Bir Şehrin Beş Hali” ve “Şehrin Ahşap Zamanı” adlı iki tane güzel kitabınız var. Bu kitaplarınızın ikisi de Sivas üzerine. Sizin için bir şehri yazabilmek için ilk önce o şehri sevmek mi lazım?
Sevmek… O şehrin sevdalısı olmak gerek. Ben adım adım şehrimi gezdim. Bıkmadan, usanmadan. 82 yaşındayım hala geziyorum. Ama anlattığım bu şehir değildir. 50, 60, 70 yıl evvelki şehri özlüyorum. Hiçbir şey kalmadı. Hep beton yığınına dönüştü şehir. Ve şehrin en ince ayrıntılarına kadar hafızamda. Herhalde güçlü bir hafızam var ki 82 yaşındayım hala okuyor, yazıyor ve hafızamda tutmaya çalışıyorum.
Sizi Sivas’ a bu kadar bağlayan Sivas’ı bu kadar güzel anlattıran anılarınız nelerdir? Bizimle de bir anınızı paylaşabilir misiniz?
Bir Şehrin Beş Hali’nin girişinde de anlatıyorum bunları. Sessizce geziyorum bir güz mevsimi. Ben hazan mevsimini çok severim. Daracık sokaklarda gezerken “Kimi arıyorsun gardaş” diye bir laf duydum. Döndüm yaşlı bir kadın soran gözlerle bana bakıyor. Dedim “Sivas’ı arıyorum bacı Sivas’ı.”. Gözyaşlarını akıtarak “Demek sende gardaş benim gibi Sivas’ı Sivas’ta kaybedip Sivas’ın hasretini çekiyorsun.” cevabını verdi. Ve bu beni çok etkiledi.
Sizin hayatınızda saatin önemi nedir? Saat koleksiyonunuz olduğunu duyduk. Bahsedebilir misiniz biraz?
Evet, naçizane bir koleksiyonum var. Hurdacılardan o eski saatleri alıyorum. Saatlerin tıkırtısını severim. Saat sesi bana ninni gibi gelir. Başımın ucunda bir saat vardır. Tık tık çalıştıkça o bana huzur verir, ruhumu dinlendirir. Saat koleksiyonum var. Kendi yaptığım saatler var. Emekli olduktan sonra eski saatleri topladım, getirip tamir ederdim. Götürürdüm para ile aldığım saati parasız verirdim. Satın bunları derdim. Onlarda kadirşinaslık gösterirlerdi. Böyle bir alışkanlık oldu bana. Ellerine geçen eski saatleri, ufacık saatleri, saatlerin mekanizma bölümlerini verirlerdi lazım olur diye. Eskidendi tabi. Şimdi hurdacılar da dağıldığı için şuan sadece elimde 15 tane kendim yaptığım saatlerim var. Öyle bir tutkum vardı. Ben saati severim. Ben güzellikleri severim, tabiatı severim, doğayı severim, bilhassa güz mevsimini severim. Güz mevsimi benim için bir sevdadır, bir tutkudur. Herhalde hüzünlü bir mevsim olduğu için bu mevsimi severim.
“Eski” dediğinizde, eskiye dair anılarınız canlandığında aklınıza ilk neler geliyor?
Eski zaman deyince çocukluk günlerim geliyor. Savaş yıllarındaki o korkunç günler geliyor. Aç yatıp, aç kalktığımız, göğsümüzden günde kaç inilti koptuğundan habersiz korkunç yıllar geliyor aklıma. Bunu üçüncü kitabımda “Üşüyoruz Öğretmenim” adlı bir yazımda bahsettim. İnşallah üçüncü Kitabım yayınlandıktan sonra okursunuz. Yokluk ve sıkıntı günleri geliyor aklımıza. Bizim kuşak; 1933 ve öncesi çok sıkıntılı dönemler geçirdik. Savaşın korkunç yıllarında kıtlık yıllarını çektik. Zengini, fakiri aynı sınıfta aynı dersi görürken aynı sıkıntılarla büyüdük. Bunlar geliyor aklıma.
… Biz gençlere hem okumak hem de yazmak adına neler tavsiye edersiniz?
Okumanızı, sürekli okumanızı tavsiye ediyorum. Okumak çok güzel bir şey. Ve çevrenizi muhakkak inceleyin. Bakmayın görün. Görmek çok güzel bir şeydir. Bunları yaparsanız muvaffak olacağınıza inanıyorum.
Hocam çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim. Sizlerle tanışmak, sizlerle olmak bana gurur ve de onur verdi. İftihar etti. Size hayat yolunda başarılar diliyorum. Ve başarılı olacağınızdan da eminim. Sizler demin de söylediğim gibi aydınlığa, ışığa gidiyorsunuz. Sizin iyi yerlere geleceğinize eminim.
Eğer bu röportajı beğendiysen belki blogumda paylaştığım diğer röportajları da okumak isteyebilirsin. Buraya tıklayarak röportajlarımın bulunduğu kategoriye gidebilirsin 🌾 Sağlıcakla…
Bir yanıt yazın