İlk Olandan Haber Mimi

İlk Olandan Haber Mimi

Başlık hayli anlamsız geliyor olabilir lakin amacım bellidir: Aycan hanım kardeşimizin bizi mimlemesi üzerine yazılacak olan kelimelerin habercisidir bu başlık. O kadar zamandır blog yazıyor olsak da, bu mimleme davası yıllardır devam ediyor olsa da: emin olabilirsiniz bu mim en yaratıcı ve en faydalı olanıdır: helal olsun sana gız, aklını gagaliyim senin: bu bir sevgi ifadesi oluyor karga dilinde, yanlış anlaşılmasın. Peki ne mi yapıcaz bu mimde?! Uzun zamandır görüşmediğimiz yada görüşemediğimiz birini arayıp konuşacağız: Aycan kızımız bize tamda bu hâli soruyor: neden bu kişiyi seçtik, neden konuşmadık ve neler olup bitti o sırada!! Hadi lafı uzatmadan başlayalım 😉

Kimdi bu insan?

Arkadaşlık ve dahi dostluk kelimesinin anlamını öğrendiğim kişiydi: dış dünyada gözümü ona açmıştım ilk. Ailem beni yuvadan attığında ilk o tutmuştu kanatlarımdan ve ilk avımıza ve yıllarca karnımızı ve gönlümüzü doyurmak amaçlı olan her avımızda beraberdik. Yıllar geçse de asla kopmadı bağımız: anası anamdı, kardeşi kardeşim, babası babam: ama laf olsun diye değil bu sözler, harbi harbi öyle hissediyordum ve onlar da o şekilde görüyor ve üzerime titriyorlardı kendi çocuklarından farksız olarak. Tahsil hayatımızda koptuk az da olsa, mekan birliği bozuldu zamanlar göçler vesilesi ile. Ama bir aradaydık hep.. O okumamayı seçti ve ben ise okumayı: o başaramadı, olmadı, olamadı ama zayıf değildi benim kadar: güçlü ve eli iş görür bi adamdır benim dostum; her şeyim.

E peki ne oldu da görüşmedik uzun süre bre aptal gagam?! O, en büyük kabusumu yaşadı: ben olsam dayanamaz atardım kendimi gökyüzünün en yüksek yerinden aşağıya, çakılır betona ve ölürdüm zevkle: dayanamazdım o acıya ama o dayandı: babasını kaybetti. Nevrim döndü öğrenince, bayılacak gibi oldum: o kadar ağladım mı daha önce bilmiyorum: inanamadım, uyanmak istedim ve kendimi pençeledim habire ama yok: büyük bi gerçek!! Sağlam gittim yanına, perişandı, en büyük dostum, dayanağım, kardeşim, o dağ gibi adam çökmüştü canlar: ağlıyordu, gözleri kıpkırmızı idi: gidemedim yanına bi yarım saat kadar, izledim uzaktan, ağladım durdum. Varınca yanına öyle bi sarıldı ki bana, ölesim geldi o an: öleydim ya, ne iyi olurdu. Günlerce yanında durduk ama her yanından ayrıldığımda bayılacak gibi sersemliyor, kafamı duvarlara vuruyordum.

En büyük kabusumu yaşıyordu ve ben dayanamıyordum… Sonra gidemedim bi daha yanına, annesinin omzumda ağlayışı rüyalarımı fethetti: dayanamadım canlar, şuan bile diken diken oldu tüylerim: yaşlar hücum ediyor gözümden dışarı.. Görmek ve hatırlamak istedim uzun süre, yalnız bıraktım, evet kötüydü yaptığım hatta bencillikti ama dayanamadım!!

Neden bu kişi geldi ilk aklına, hayatında nasıl bi yere sahip?

Galiba Aycan hanım kardeşimizin bu ikinci sorusuna da cevap vermiş bulundum az önce.. Ondan başka kimse gelemezdi aklıma ve gelmemeliydi de. Hayatımın temelinde var o güzel insan, her şeyimde var: ismi gibi uğurdur bana. Öyle güzel hatıralar bıraktılar ki hayatıma: Uğur ve dayıoğlu Volkan (Volkan apayrı bi konunun başlığı olacak nitelikte bi kargadır: bi gün belki ondan da konuşuruz.)

Onunla geçmiş olan, anlatmak istediğin bi anı var mı?

Olmaz mı?! Tonlarca var.. Bi keresinde ben bi kredi kartı buldum, yaş daha oniki bile yoktur. Gagama sıkıştırıp vardım yanına Uğurun. Babasının yanında avlanıyordu. Gizlice çağırıp gösterdim kartı: başladı bizde bi hayal fırtınası: kart ile ilgili tek bildiğimiz her şeyi alabildiği idi o yaşlarda: aklımıza ilk gelen ise telefon almak olmuştu ve bambaşka hayaller.. Saatler hayalin ardından dayanamayarak bi telefoncuya gittik: öne beni sürdü, kendi dışarda kaldı: e zor işler küçüğe kalır her zaman 😉 Adamdan telefon isteyim iki tane, kartı uzattım. Adam bi bana bi de karta bakıp sordu babamın nerde olduğunu: hasta dedim, bizi gönderdi dedim Uğur’u işaret ederek.. Telefoncu öyle bi bağırdı ki Uğur çoktan gözden kaybolmuştu bile, bense kendimi elinden zor kurtarıp kaçabilmiştim. Yuvaya kadar nefessiz kanat çırptım ve benden çok daha önce oraya varan Uğur’a kızdım biraz, sızlandım. Dinlendikten sonra, olsun dedik, yeni bi kart buluruz belki, hem başka bi telefoncu tanıyormuş Uğur, o verirmiş, kızmazmış bize…. Ah be çocukluk, sen ne kadar da safsın!

Telefon konuşması nasıl geçti, nasılmış, neler yapıyormuş?

İlk başlarda haklı olarak dert yandı benden, kızdı azda olsa ama tatlı bi kızmaydı: sevgi sözleri söyleştik: gülüm dedim her zamanki gibi: tosunum, özledim lan diye karşılık verdi. İyiymiş, hemde çok iyiymiş: bu günlerde boşta kalmış, iş çıkmıyormuş ama idare ediyormuş bi şekilde. Sonra ben anlattım nedenini arayamamamın, hoş gördü, hak verdi ama yine de sızlandı haklı olarak. Evlenmek dilediğinden bahsetti, biri varmış, müsait bi zamanda haber gönderecekmiş yakınlarıyla, olur derse isteriz, sade bi nikah ile evleniriz inşallah dedi. İyiydi, babasının mezarını ziyaret ediyormuş tam da o sırada.. Ama iyiymiş: dedim ya, sağlam adamdır Uğurum: ayakta durur her şeye rağmen.

Zoraki bi konuşmamı oldu, yoksa…?

İyi ki oldu denilesi bi konuşmaydı, iyi ki de oldu: iyi ki de böylesi bi mim yolladın kardeşim.. “İyi karamışım be! Tanrı Pinquitte’den razı olsun! Tütütütü maşallah, kesesine bin bereket!”

Yeni Yazı Posta Servisi

2 Comments

  1. blogunuzun temasına ve şablonuna ba-yıl-dım, takipteyim 🙂 sizi de beklerim benim bloguma:)

    • çok teşekkür ederim ziyaretiniz ve güzel yorumlarınız için, en kısa zamanda iade-i ziyarete gelir bi peynirinizi yeriz efenim 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir