KitapHaber’de Müzeyyen Çelik Kesmegülü ile Konuştuk

KitapHaber, internetin en aktif edebiyat platformlarından. Aynı zamanda bir kitap ve eleştiri dergisi de çıkarıyorlar ve her ilde aktif okuma grupları oluşturma çalışmaları yürütüyorlar başarıyla.

16 Mart 2011 tarihinde yayın hayatına başlayan, her hafta güncellenen içeriğiyle kitap değerlendirme yazıları başta olmak üzere, kitaba ve kitabî olana vurgu yapan yazıların yer aldığı platformumuz, dergi, sinema, söyleşi ve kültür sanat haberlerine de yer veren kamu yararı gözeten, gönüllülük esasına dayanan bir platformdur.

İsmini Hak Etme Derdindeki Öykü! kitabımın ardından tanış olduğumuz ve kendisine “abla” diye hitap etme müsaadesi aldığım Müzeyyen Çelik Kesmegülü, KitapHaber’de Günümüzün Anlatıcıları başlığı için cevaplamakta hayli zorlandığım sorular sordu. Hatta itiraf etmem gerekirse bir tanesini cevaplayamadım bile 🙂

Kendisine ve KitapHaber ailesine bu söyleşi için çok teşekkür ediyorum.

Söyleşinin tamamına KitapHaber sitesinden buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Günümüzün Anlatıcıları: Ubeydullah Öz İle Konuştuk

Kişiyi yazmaya yönelten temel etken hayaller mi yoksa gelişen şartlar mı? Ya da diğer bir etken… Sizde hangisi daha etkili oldu?

Beni yazmaya iten şey hayallerimdi. Zihnimde farklı sebeplerle oluşan sayısız hayalin peşinde kararsızlıkla koşup durdum çocukluğumdan beri. Sahip olamadığım şeylere ya da merakımı gideremediğim şeylere dair hayallerimde öylesine gerçekçi bir kurgu oluşturuyordum ki hangisinin gerçek hangisinin hayal olduğunu karıştırabiliyordum çocuk aklımla. Büyüdükçe de pek bir şey değişmedi. Okuduğum kitaplar, oynadığım oyunlar, izlediğim filmler, gezdiğim yerler ve tanıştığım yeni insanlar hep hayal dünyamı geliştiren şeyler oldu. Yazmak ise bu hayallerin ardından çıkagelen bir ihtiyaç gibiydi.

Anlatmanın arkaik yanı düşünüldüğünde, anlatının kutsal yanı var gibi görünüyor. Sizce de öyle midir?

Hayata dair her şey ve her anda kutsallık görüyorum. İnsanın her nefesinde ilahi takdir mekanizması işlemeye devam ediyor. Hâsılı insan yazdıklarında ya da söylediklerinde de bu halden bağımsız değil. Hayal edebilmem ve yazma iradem de yine Allah Teâlâ’nın takdiriyle gerçekleşiyor. Fakat ortaya çıkan her esere, öykü ya da şiir ya da her ne olursa, kutsiyet atfedilmesine anlam veremiyorum. Eserde kutsiyet arayabilmek için rıza makamında olmak, malayaniden beri olmak gerekiyor.

Edebiyat dergilerinde görünüyor musunuz? Görünmek de gerekir mi? Edebiyat dergileriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Yazmadan önce dergi çıkarmak ile başladı maceram. 2012 yılında, Sivas’ta arkadaşlarımızla Nun Edebiyat adında bir dergi çıkarıyorduk. Derginin yedinci sayısı olmalı ilk öykümü yazabildiğim. Bu yüzden dergi her zaman kitap çıkarmaktan da kıymetli gözümde. O gün bu gündür isimleri değişse de nice dergi ve fanzin çıkardık. Hâlâ Serazat Edebiyat adıyla devam ediyor maceramız.

Dergiler hep olmalı ve her şeyden önce dergilerde pişmeli insan. Sadece farklı insanlara ulaşmak için değil kendini taze tutmak için de şart farklı dergilerde görünmek. Hâlâ bir dergide öyküm yayınlandığında ilkmiş gibi heyecanlanıyorum ve bu heyecan hiç bitmesin diliyorum. Sanırım beni yazmaya tutunduran şeydir dergiler.

Yazarken karşınıza birini alıyor musunuz? Okuyucu yahut hayali bir karakter de olabilir. Yoksa kendiniz mi kendi muhatabınızsınız?

Annemi alıyorum karşıma. O ne derdi diye düşünüyorum. Onun anlam veremeyeceği, benim adıma korku duyacağa bir metin yazabildiysem bu öykü olmuştur diyebiliyorum. Annem kitabımı okuduğunda cinlerle muhatap olduğum korkusuna kapılmıştı. Yazdıklarımı normal göremiyor, endişeleniyor benim için. Öykülerimin sıradanlıktan uzak olduğuna böyle karar veriyorum.

Yazma evresinde, Ridwan adında bir gün uzun uzadıysa öyküsünü anlatmak istediğim karga dostum ile bir arada karalamalar yapıyoruz. Çocukluğumda dinlediğim bir radyo tiyatrosunun kahramanıydı. Adını ben koydum ve o günlerden beri hayal dünyamın başköşesinde oturuyor.

Öykü yazmak için en haklı nedeniniz nedir? Yazmasanız ne olur?

Büyük konuşmak istemem ama yazmak hayatımın güzel gittiğinin işaretidir. Yazmamak, anlatamamak, içime kapanmak ve hayal kurmaktan vazgeçmek anlamına geliyor. Böylesi zamanlarım oldu ve o günlere dönmeyi istemem. Öykü yazamadan evvel günlük tutuyordum. İnternet ile tanıştıktan sonra günlüğüm yerini blog yazmaya bıraktı. Yazmak, kişisel bir terapi gibi, kendim kendimi iyileştirmem, tedavi etmem gibi. Yazmazsam kaybolurum. Ben kaybolunca Ridwan da konacak dal bulamıyor.

Buna inanmıyorum, inanmaktan korkarım. Yaşadıklarımdan ya da hayallerimden hareketle yazdığım şeylerin içinde olağandışı izler var. Bu izlerin hayatıma teması belli evrelerde kendini göstermiş olsa da kalanında da olsun dilemem.

Öykücüler genelde birbirini sever ama bu eğer bir yarış olsaydı çağdaşlarınızdan kimi geçmek isterdiniz?

Üretkenlik ve kurgusu bakımından şaşkın kaldığım öykücüler var. Onları geçmek değil belki ama bu yönlerinden feyz almak isterim. Hüseyin Kılıç, Hüseyin Safa Ak, Şeyda Başer Eroğlu ve Sıddık Yurtsever’i sayabilirim isim olarak.

Hikâye ile öykünün farklı türler olduğuna dair dergiler dosya hazırlıyor ve yazarlar bazen görüş ayrılığına düşüyor. Sizce böyle bir fark var mı? Bu iki kavramla ilgili sizin tanımınız nedir?

Yanlış bir ifadeden imtina ederek, her ikisini de yaptığımı düşünüyorum. Kurgudan uzak, geleneksel bir anlatı tadında yazdığım hikâyeler de var. Bunlar annemin de hoşuna gidiyor.:) Fakat asıl yapmak istediğim olağandan hareketle bambaşka bir kurgu oluşturarak öykü yazabilmek. İşte burada annemin korkuları başlıyor.

Öykü yazıyorsunuz ama iyi bir öykü okuru olduğunuzu düşünüyor musunuz? Dergileri takip eder misiniz? Yeni çıkan kitapları alır mısınız? Bir de son çıkanlardan bize önermek istediğiniz öykü kitabı var mı?

Çok iyi okurlar var çevremde. En yakınımda Zeki Altın var mesela: Bir insan nasıl bu kadar fazla kitap okuyabilir, anlam veremiyorum. Zeki’yi ve diğerlerini takip ettikçe hiç kitap okumuyormuşum gibi geliyor.

Dergileri ise itiraf etmek gerekirse öyküleri için takip ediyor, okuyorum. Şu an arkadaşlarımızla çıkardığımız Serazat Edebiyat Dergisine gelen iyi öyküleri okudukça, yayınlanmasına vesile olmaktan haz alıyorum.

Düzenli takip gayretinde olduğum öykü dergileri var. Madden temini zor olsa da son zamanlarda çalıştığım kuruma Olağan Hikâye ve Hece Öykü dergilerinin geliyor olması benim için büyük şans.

Yeni çıkan öykü kitaplarında seçici olsam da okumaktan geri kalmadığıma inanıyorum. Öneri olarak da madem isimlerini önceki sorularda andım, yine o güzel insanların okuduğum son kitaplarını önermek isterim: Hüseyin Kılıç – Şimdi Karşıya Geçebilirsiniz, Hüseyin Safa Ak – Ölülerin Uğrak Mahallesi, Şeyda Başer Eroğlu – Huzurun Tarifi Yok ve Sıddık Yurtsever – Yarım Kalmış Bir Nehir.

Umarım bir nebze okumak için ayrılan zamana layık olabilmişimdir. Söyleşi için başta Müzeyyen Çelik Kesmegül hanımfendi olmak üzere KitapHaber ailesine teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

“KitapHaber’de Müzeyyen Çelik Kesmegülü ile Konuştuk” için bir yanıt

  1. Burak Eldem avatarı

    öncelikle yeni kitabınız hayırlı olsun. Söyleşiye gelirsek bir hayli keyifli olmuş.

dedemin kaşları gözleri üzerine dökülür ve ben ona benzemekten korkardım çocukken. büyüdüm, o ise yaşlandı; alzaymıra bağlı nokta noktalar nedeniyle vefat etti birkaç yıl önce. o vefat edince fark ettim tek tük uzayan kaşlarımı ama kaştan değil unutmaktan korkuyordum artık.

adamkarga © 2009-2024 | blogun içerikleri Allah’a emanettir. #işbirliği