Racon’u okuyalı hayli zaman olmuştu hatta beni o kadar etkilemişti hem hikâye hem de sonu; hayli ateşli bir instagram paylaşımı yapmıştım; Van Gölü kenarında, olanca serinliğe rağmen beynime ateşler püskürdü ve kitabın bittiğine inanamadım, inanmak istemedim; ortaya şu görsel ve böylesi bir açıklama çıktı.
Bunca hiddetlendiren sonun ne olduğunu merak ediyorsan sayın ademçocuğu, kitabı okuman gerekecek: Zaten hayli kısa ve etkili bi kitap. Yazarımız Fatih Ömeroğlu ise kitabı ile aynı güzellikte bir insanlığa sahip. Röportaj için ulaştığımda direk telefon numarasını verdi ve yarım saate yakın muhabbet ettik; küçük şeylerle mutlu olabilen karganız göklere uçtu desem yeridir. Çok güzel haberler aldım Rocan hakkında: Bunları benden değil, Fatih Bey’den dinleyesiniz 😉
Fatih Ömeroğlu Röportajı
Çamurlaşmadan tekrar toprak olabilmek gayretinin sancısı sizi ne zaman zapt etti? Bu hikâyeyi anlatmanıza vesile olan gayeler nelerdir?
Mahalle kültürünü ve bu kültürde yaşamış doğru ve düzgün insanları anlatmak istedim. Aslında 7 yıl önce yazımını bitirdiğim bir hikâyeydi. Hikâye üzerinde başka projeler yapıyorduk. Bu projelere hala daha birkaç arkadaşımla birlikte devam ediyoruz. Romanlaştırma fikri sonradan çıktı. Galiba iyide oldu.
Mahalle kültürünü ve racon sahiplerini kaybetmekle, koskoca bir millet kendini kaybetmeye başladı diyebilir miyiz? Sizce toplumun maddî, manevî yapı ve huzuru açısından mahallenin ve racon sahiplerinin önemi nedir?
Mahalle kültürünü kaybetmekle çok fazla şey kaybettiğimize inananlardanım. Komşusunu tanımayan, beraber bir yere gidemeyen insanlar olduk. Arkadaşlar arasında kâr-zarar hesabının, içten pazarlıkların olmadığı, güvenin ve güler yüzün bitmediği mahalle hayatı şimdi bir hayal oldu. Bu mahallelerin örnek alınan abileri vardı. Delikanlı adamlardı. Şimdi neredeler? Belki de sıra bize geldi. Geldi ama artık mahalleler yok.
Mehmet’in küçük yaşta yüreğine düşen sevda yangını, vuslat arzusuna nasıl dayandı? Mehmet ve Emine’nin, Beter ve Afife’nin muhabbetini bunca temiz ve canlı tutan kaynak nedir?
Nerde o eski aşklar demeyeceğim. Onun yerine modern dediğimiz, sözüm ona aşkları konuşacak olursak şimdi alternatif çok, kimse beklemek ve bekletilmek istemiyor. Ahlaki değer yargılarımız, güzellik anlayışımız, evlilik anlayışımız, yaşam tarzımız değişti. Eskiler derler ki, aşk kavuşamamaktır. Aşk ateştir, ateşte pislikleri öldürür, kalbi pişirir. Onları böyle tutan kaynak “kalp sahibi” olmalarıydı.
Racon, Anadolu’nun isimsiz kahramanlarına yakışır isimler vererek tekrar gün yüzüne çıkartmakta: Hikâyenin son sözlerinden; Hatime bölümünden (Nihayetinde bütün hikâyeler bitmek için başlardı. Racon dedikleri ise başlamak için bitti.) bunun bir son olmadığını ve Topuz Raci’yi, Pehlivan Hasan’ı, Ömer Sultan’ı, Eyüplü’yü ve daha nicelerini tekrar görebileceğimizi mi anlamalıyız? Bizi neler bekliyor ve beklenenler ne zaman kapımızı çalarlar?
Racon bir üçleme olarak yazıldı. Sizin okuduğunuz ve şu an raflarda yerini alan Racon “Bin yıllık doğruda yanlış olmaz” üçlemenin ilk kitabı olarak yayınlandı. Serinin devamında iki kitap daha var. Çok fazla ipucu vermeden nasıl anlatırım bilmiyorum ama şunu söylemekte fayda var; tek bir olayın veya kahramanın hikâyesiyle okuyucuyu boğmamaya gayret edeceğim. Racon’un devamı içinde netleşmiş bir süre yok, basılabilecek duruma getirmek için elimden geleni yapıyorum. Bu arada ilgilenen olursa diye bir hatırlatma yapmak isterim: Racon’u sadece kitap olarak hazırlamadık. Yapım aşamasında bir animasyon filmi, çizgi romanları ve bilgisayar oyunu da var.
“Kargalar, racon sahibi kuşlardır.” Desem, buna katılır mısınız? Hayatınızın bir köşesinde kargalardan bir iz var mıdır?
İstanbul’da raconu martılar keser. Kargalar biraz daha külhanbeyi gelir bana. Terasımın müdavimi birkaç karga var. Ara sıra yukarıdan ceviz atıp kırıyorlar. Akıllı hayvanlar, onları seyretmeyi seviyorum ama bir kargayla iz bırakacak bir şey yaşamadık henüz.
Bir yanıt yazın