Erzurum: İlk Telaş

Erzurum: İlk Telaş

oyuna yetişme çabası

yola çıkma hikayemiz ile ilgili şu yazıyı okumanızı tavsiye ederim 🙂

Aslında kilometre hesabına ve dahi firmanın hatta şoför beyin söylediğine göre yolculuk bi saat daha erken bitmeliydi: iddia ettikleri gibi bu gecikmenin suçlusu asla iki kez yapılan kimlik kontrolleri olamazdı. Çünkü o sıralar kendim bizzat zaman tutmuştum: taş çatlasın 15 dakika sürdü iki kontrol. Peki Kamil Bey Amca neden bu kadar gecikti? Sebep bir: iki yolcu bilgisi sisteme girilmediği için hayli geçtiğimiz bi ilçeye geri dönüş yaptık. İkinci sebep; Erzurum’a onbeş dakika kala yarım saatlik mola verdik!!
Neyse efendim, benim firmaya olan kızgınlık ve dahi kırgınlığımı bi kenara bırakacak olursak: oyunun başlamasına tam yirmi dakika kala otogara geldik. Ortada servis yok ve olsa bile ancak yarım saate varır imiş tiyatronun olduğu yere. Biçare taksiye binmek zorunda kaldım ve yedi saatlik yolculuk için otobüs biletine ödediğim kuruşların aynısını taksiye de ödemek zorunda kaldım: ama en azından adam dediğini yaptı ve üç kırmızı ışık ihlali, iki şerit ve birde dönülmesi yasak bölgede ani bir u dönüşü ile beni oyuna on dakika kala yetiştirdi.

Koşaradım tiyatroya daldım ama kapıda görevliler sağ olsun iyi bir arama yaptılar heybelerimde. Oyuna yetiştim ya dedim görevlilere, isterseniz tüylerime kadar arayabilirsiniz. Salona girdim ardından ama davetiyem ortada yoktu, e tamam Nazlı Hanımefendinin davetlisi idim ama bunu ispatlamaya imkanım yok! Madem öyle, bekle şurada dediler, boş yer kalırsa alırız bir yere. Bekle bekle bitmiyor!! Gelmeyin artık diyorum, yeter! Ama sonunda bana da bi’ yer kalıyor ve korkularım son buluyor, oyun başlıyor!

ve oyun biter, kokteyl başlar

Oyun sonrası salona geçtim. Kokteyl için masaların üzerine çeşitli içecekler, pasta ve kurabiyeler ile donatılmıştı. Ama hiç birinde gözüm yok: aç ve susuz olmama rağmen! Hele bi Cengiz Toraman ağabey ve Nazlı Polattaş Hanımefendi bi hazırlanıp gelsinler, iki çift muhabbet edebiliyim onlarla, başka bi arzum yok. Ama bi su içsem iyi olacak…
Bana yabancı içerideki tüm insanlar. Ara ara bana bakan kaçamak gözler yakalıyorum. Sırtında ve omzundaki iki heybe ile oturan bi karga görsem elbette bende şaşırırdım galiba. Tek tanıdık yüz, oyunun yönetmeni Sabri Özmener idi, oda takım elbiseli insanlarla muhabbet etmekteydi. (Kendisiyle giderayak merhabalaştım sadece, olsun, oda yeter.)

Sonunda geldiler. Öncelikle Cengiz ağabey indi, etrafı hayli kalabalık olunca bi köşede bekledim. Sonra Nazlı Hanımefendi geldi ve az sonra yanlarına yanaşabilme fırsatı buldum.

– Merhabalar efendim.
– Sende mi birinci sınıfsın? (İçerisi meğer konservatuar birinci sınıf öğrencileri ile doluymuş.)
– Anlamadım..
– Aaa, yoksa sen kara karga mısın?
– Şey, adamkarga idi o abi.
– Sivas’tan değil mi?
– Yo, Van’dan geliyorum. Sivas’tan bir oyuncu ablam sayesinde Nazlı hanımefendiye ulaşmış idim.
– Evet evet sen Ubeydullah’sın.. (Bana ismimle hitap etmesi hem şaşırttı hemde oldukça mutlu etti.)

Birazdan Nazlı Hanımefendi de geldi yanımıza ve kendime tanıtınca o kadar hoş karşıladı ki: Cengiz ağabeyin ve Nazlı Hanımefendinin bu muhabbeti bana yerlere göklere sığmaz bi mutluluk verdi. O ara öğrendim ki Nazlı Hanımefendi benim için hoş bir yerden davetiye ayırıp görevlilere teslim etmiş ama onlarda unutuvermiş beni meğer. İzledim ve bu bana yetti de arttı bile.

Neyse efendim, fazla lafı uzatmaya lüzum yok.. Ardından kısa bir Erzurum gezisi yaptım yalınayak: o geziyi ve oyunu bir sonraki yazıda detaylıca anlatacağım, bundan emin olabilirsiniz. Haydi kalın sağlıcakla..

Yeni Yazı Posta Servisi

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir